DEPREM KAPIDA!

T.C. Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanlığı verilerindeki Deprem Bölgeleri Haritası’na göre, yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98’i ve barajlarımızın %93’ünün deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.

Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.

“Deprem Gerçeğini Unuttuk Mu?”

9 Ağustos 1912 tarihinden günümüze kadar ülkemizdeki bazı büyük depremlerin yeri ve büyüklüğüne göre aşağıdaki tabloda yer almaktadır;

TARİH YER BÜYÜKLÜK
9 Ağustos 1912 Tekirdağ, Mürefte 7.3
7 Mayıs 1930 Türk-İran sınırı 7.2
27 Aralık 1939 Erzincan 7.9
20 Aralık 1942 Tokat , Erbaa 7.0
27 Kasım 1943 Samsun, Ladik 7.2
1 Şubat 1944 Bolu, Gerede-Çerkeş 7.2
18 Mart 1953 Çanakkale, Yenice 7.0
25 Nisan 1957 Muğla, Fethiye-Rodos 7.1
26 Mayıs 1957 Bolu, Abant 7.1
6 Ekim 1964 Balıkesir, Manyas 7.0
19 Ağustos 1966 Muş, Varto 6.9
22 Temmuz 1967 Adapazarı, Mudurnu 6.8
28 Mart 1970 Kütahya, Gediz 7.2
6 Eylül 1975 Diyarbakır, Lice 6.6
24 Kasım 1976 Van, Muradiye 7.5
17 Ağustos 1999 Kocaeli, Gölcük 7.8
12 Kasım 1999 Düzce 7.5
3 Şubat 2002 Afyon, Sultandağı 6.4
1 Mayıs 2003 Bingöl 6.4
23 Ekim 2011 Van 7.2

Tabloda da göründüğü gibi Ülkemiz bir deprem bölgesi, özellikle son yıllarda gerçekleşen Van depremi ve 17 Ağustos 1999 Marmara depremi ile bunu çok iyi anlamıştık.

Peki, geçen bu zaman da Deprem Gerçeğini Unuttuk mu? 17 Ağustos 1999 Marmara depreminden 15 yıl geçti. Ülkemiz de deprem ile ilgili neler yapıldı? Olası Deprem için ne tür projeler yapıldı?

“Depreme hazırlıklı mıyız?”

İşte bu sorular ve birçok soruların cevaplanması için konunun uzmanı, İstanbul Üniversitesinden Mühendislik Bilimleri Bölümü Kurucu Başkanı aynı zamanda XII. Dönem Jeofizik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Prof. Dr. Ali Osman Öncel ile Deprem ve Kentsel Dönüşüm üzerine sorularımızı sorduk işte o sorular ve Prof. Dr. Ali Osman Öncel’in çok özel cevapları;

*17 Ağustos 1999 Marmara depreminin ardından uzun zaman geçti. Ülkemiz bu depremden oldukça fazla etkilendi. Peki, bu geçen zaman içinde öncelikle ne tür çalışmalar yapıldı? 15 yıllık bu süreçten biraz bahseder misiniz?

Ülkemizde deprem istasyonları sayısı arttı ve en önemlisi ülkemizde deprem odaklı Kentsel Dönüşüm Yasasının çıkarılması nihayet Van Depreminden sonra gerçekleşti.  Bugün için en önemli gelişme Kentsel Dönüşüm Yasası çerçevesinde deprem odaklı yenilenmenin bilim esaslı olarak gerçekleştirilmesi ve çalışmalarının başlanmış olmasıdır.

*Deprem Tehlike Risk Haritası her 5 yılda bir standart olarak belirlenip güncellendiğine göre, 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminden beri güncellenen Deprem Tehlike Risk Haritalarını incelediğinizde, Tehlikeli Risk olarak gördüğünüz farklılıklar var mı? Bu analizlerin sonucunda ne tür çalışmalar yapılıyor? Bu çalışmalardan da bahseder misiniz?

Deprem Tehlike Haritası Ülkemizde 1996 yılından günümüze güncellenmemektedir.  Dünya’da güncelleme süresi ortalama 5 yıl olan deprem tehlike haritasında ülkemizde oturmuş bir güncelleme standardı yoktur.  Deprem tehlikesi altında büyük bölümü yaşayan Türkiye toplumunu tehdit eden deprem odaklı riskin bugün açısından karşılığı tam olarak bilinememektedir.  Bunun nedeni, eski ve güncellenmemiş deprem tehlike haritasıyla Ülkemizde Kentsel Yenileme Çalışmalarının sürdürülmeye çalışılmasıdır.

Deprem Tehlike haritaları temel çalışmadır ve bunun üzerine inşa edilen yapılaşma ise bir çatı çalışmadır.  Çatı ne kadar sağlam olsa da, temel olacak tehlike haritalarının eski olması yapılan çalışmaları riskli duruma sokmaktadır. Yenilenen tehlike çalışmaları, İBB tarafından Japonlara yaptırılmış ve İstanbul civarı için yapılan modern deprem tehlike haritalarıdır.  Fakat bu haritalar resmiyet kazanamadığı için kullanılan yenilenmiş İstanbul Deprem Tehlike haritası değil ve resmiyette olan eski deprem tehlikesi haritasıdır.  Eski yürürlükte olan ve yeni yürürlüğe girmeyen tehlike haritaları İstanbul özelinde karşılaştırıldığında, daha düşük riskli gösterilen alanların gerçekte büyük riskli alanlar olduğu görülmüştür.  İstanbul özelinde yanlışlığı görülen ulusal deprem tehlike haritası, doğal olarak bütün Türkiye içinde yanlıştır.  Yanlış temel üzerine doğru Kentsel yapılaşma oturtulması çelişkili ve riskli bir durumdur.  Düzeltilmesi ve bana göre temel referans deprem tehlike haritası bitene kadar, çatı olan yapılaşmanın durdurulması gerekir.

*Ülkemizdeki fay hatlarının tespitinden, bu tespitleri bulmada ne tür yöntemler kullanıldığından ve öneminden bahseder misiniz?

Ülkemizde USArray benzeri TURArray tabanlı bir fay araştırma sistemi kurulmamıştır.  USAarray, 70 km aralıklı 400 istasyonla bir alanın en doğudan en batıya doğru 2 yıllık süreli izlenerek kaydırmalı bir şekilde 3 Boyutlu fay ve enerji kaynakları arama düzeneğidir.  Aynı zamanda, 4 Boyutlu olarak kabuğa kadar malzeme özellikleri detaylıca araştırılır ve potansiyel enerji kaynaklarına kapan olacak saklı enerji alanlarında bulunabilir.  Ülkemizde 1992 yılında resmi olarak yayınlanan Türkiye Diri Fay Haritası, Jeolojik Gözleme ve bir başka anlamda İnsan Emeğine dayalı olarak yapılmaya çalışıldığı için 2012 yılında bir güncelleme gerçekleşmiştir.  İnsan emeği odaklı ve Jeolojik gözleme dayalı güncelleme çalışması çok sığdır ve ancak yüzeylenen kırık sistemlerini belirlemekte işe yarar ve modern bir sistem değildir.

*Örneğin Tokyo Üniversitesinde 300 Profesör Sismoloji ve Deprem Bilimi üzerine çalışırken. Ülkemizdeki durum nedir? Ülkemizdeki profesörlerin bir araya geldiği Deprem Araştırma Grubu var mı? Bununla ilgili çalışmalarınızı anlatır mısınız?

Ülkemizde Deprem Jeofiziği çalışanların sayısını belirlemek çok kolaydır.  Çünkü deprem bilimi sismoloji 14 Jeofizik Mühendisliği bölümünde vardır ve toplam deprem bilimi Sismoloji alanında çalışanların sayısı 50’yi geçmez.  Profesör düzeyinde bu sayı 10 bile değildir.  Buna rağmen, Ulusal Deprem Sismolojisi Kurumu olmadığından az olan Deprem Uzmanlarının çalışmalarında koordinasyon yoktur.  Deprem Konusunda çalışacaklara Deprem Yüksek Lisansı Bursu ve Deprem Doktora Bursu veren kurumlar olmadığından yetiştirilecek öğrenci bulmak zordur.  Mesela, İÜ’de Profesör olarak dördüncü yılını tamamlamış bir bilim insanı olarak “Doktora” öğrencisi bulamıyorum. Çünkü Deprem Doktorası Bursu verilerek özendirici burslar mevcut değildir.  Bu nedenle, parasal destek olmadan kimse Deprem Bilimi konusunda çalışmak istemiyor.

*Depremin önceden yeri ve zamanını bulabilme gibi yöntemlerimiz var mı? Dünya hangi konumda, biz bu konumun neresindeyiz?

Depremin önceden belirlenmesiyle ilgili olarak 1999 depreminden önce ülkemizde seçilen bir bölgede  “İzmit Depreminin Olduğu Alanın Biraz Doğusunda” çok parametreli önceden deprem belirleme çalışmaları Türk-Alman Projesi kapsamında yapılmıştır. Fakat olan İzmit depremi, beklenen alanın dışında veya batısında olduğu için bu çalışmadan sonuç alınamamıştır.

Buna rağmen, depreme en yakın “Tiltmetre” istasyonunda önemli bir anomali gözlendiği iddia edilmiştir.  Bununla birlikte, Japonya’da TOKAİ bölgesi ve Amerika’da PARKFİELD alanında önceden belirleme amaçlı çalışmalar yapılmaktadır.  Özellikle, TÜBİTAK tarafından 14 Ulusal Üniversitenin katılımıyla depremin önceden belirlenmesi çok fiziksel parametreli olarak çalışması yakın zamanda yapılmış fakat önemli bir sonuç alınamamıştır.

Depremlerin önceden belirlenmesi çalışmaları uzun dönemli çalışmalardır ve kısa zamanda sonuç alınamaması bir gerçektir, fakat pilot bölgelerde sürdürülmesi gerekir.  Nitekim bahsedilen pilot bölgelerde depremlerin önceden belirlenmesi projeleri devam etmektedir.

*Depremlerde çarpık kentleşmeden, depreme dayanıklı binaların olmamasından dolayı çok fazla yapı depreme dayanamadı ve çok fazla can kaybı yaşadık. O zamandan bu zamana bazı yapıların güçlendirildiği, yeni yapıların da depreme dayanıklı yapıldığı ve Kentsel Dönüşüm Yasası çıktı. Bu çalışmalarla ilgili özellikle kentsel dönüşümle ilgili neler söylemek istersiniz?

Kentsel Dönüşüm Yer İnceleme çalışmalarında standartlar oturmuş değildir.  Yerin (Zemin + Kaya) 30 metreye kadar mekanik açıdan dayanım hızının belirlenmesi, Dünya Yer Mühendisliği Standardı olarak kabul edilmiştir fakat ülkemizde “yer inceleme” yerine çok sığ (10 metreye kadar) “zemin inceleme” yapıldığı için bulunan parametreler, Bina Tasarımı için doğru bir “Yer Dayanım” sınıflamasını sağlamaktan uzaktır.  Bu nedenle, Zemin Etüdü gibi SIĞ ve SAKAT inceleme yöntemleri terk edilerek “YER İNCELEME PROJESİ” formatı şartı getirilerek Dünya Yer Mühendisliği Standartlarında “YER SINIFLAMASININ” yapılması sağlanmalıdır.  Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Yer Mühendisliği temel çalışmaları (Yer Projesi + Deprem Tehlike Haritası) tamam olmadığı sürece Yapı Mühendisliği çatı çalışmalarının sağlam olmasının bir anlamı yoktur.  Yer çalışmalarının ZAYIF olmasının nedeni SIĞ ETÜDE dayalı çalışmalarla raporlamaya dayalı fazla mühendislik detayına girilmediği incelemelerle “YER SINIFLAMASININ” yaptırılmasıdır.  Türkiye, YER MÜHENDİSLİĞİNDE Dünya’ ya Entegre olmak zorundadır aksi takdirde aynı büyüklükte olan bir depremde Japonya’da bina yıkılmazken Türkiye’de yıkılırsa, bunun nedeni Yer Mühendisliğinde Standart Dışı Uygulamalara prim verilmesidir.

* Ülke olarak depreme ne kadar hazırlıklıyız? Artı ve eksi yönlerimizden biraz bahseder misiniz? Bu eksi yönlerimizi nasıl giderebiliriz?

Ülke olarak depreme hazır değiliz.  Yer Mühendisliği Raporları ile yapılan incelemeler Dünya Yer Mühendisliği Standartlarına uygun değildir.  Deprem Tehlike haritası eski ve güncel değildir.  Deprem Tehlike haritalarında en temel referans olan Fay Tespitlerinde Modern Jeofizik İzleme yapılmadığı için Riskli Fayların Yeri ve Geometrileri tam olarak bilinmemektedir.  Ülkemizde deprem arama ve fay güncelleme çalışmalarının Dünya ile entegrasyonu sağlanmadan hazırız demek dürüst bir yaklaşım olamaz.

*Halkımız depreme hazırlık projesine nasıl katkı da bulunabilir?

Uyarıcı depremlerden sonra halktan depremi hissedenlere “Depremi Nasıl Hissettin” sorusu sorulabilir ve önemli ölçüde riskli alan ve yapı araştırması yapılabilir.  ALO DEPREM HATTI olarak şahsen benim bayraklaştırmaya çalıştığım bu projenin uygulanması için destek bulamadım.  Amerika’da yaşayan 2 milyon kişiden uyarıcı depremlerden sonra Depremi Nasıl Hissettin sorusuna cevap alınırken, ülkemizde vatandaşımıza Depremi Nasıl Hissettin şeklinde soru soran bir kurum yoksa vatandaş nasıl katkıda bulunacak.  Vatandaş Odaklı Deprem Odaklı Riskli Yapı/Yer Belirleme çalışmaları ülkemizde başlamamıştır.  Amerika’da 1999 yılından beri uygulanan bu çalışmayı ülkemize kim getirecek ve ne zaman getirecek buda belli değildir.

*Okuyucularımıza Deprem ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Ulusal Deprem Doktora Bursu ve Ulusal Deprem Yüksek Lisans Bursu verilmediği için deprem konusunda çalışma yapmak isteyen öğrenci bulamadım.

BOMBAİ Üniversitesi Yer Bilimlerinde 100 kadar Doktora öğrencisi Burslu Bilimsel Çalışma Yapmak üzere üniversitenin bir bölümünde çalışırken, özendirici ve öncelikli bursların verilmediği ülkemizde Deprem gibi özel ve önemli bir konuda çalışacak öğrenci bulamadığım için proje aşamasında olan bir çok çalışmayı sürdürme şansım olmadı.

Buna rağmen, Amerika Deprem Araştırma Servisi IRIS’den 70 Deprem Kayıtçısı bağış aldım.  Bunların işletilmesi için çalışacak öğrencileri bekliyor.  TÜBİTAK ile birlikte İstanbul’da gene 120 sn periyotlu REFTEK şirketinden alınan bir sismometrenin işletilmesi ve İÜ TEKNOKENT içinde KANDİLLİ ile birlikte bir İVME ölçer istasyonunun kurulması gibi çalışmaları başlattım.  Bilimsel çalışma, burslu ÖĞRENCİ olmadan yürümüyor ve ülkemizde “yerbilimleri” genelde ve DEPREM özelde “burs programlarının” oluşturulması gerekir.

* Okuyucularımıza Deprem konusunda vermiş olduğunuz önemli bilgilerden dolayı çok teşekkür ederiz. Son olarak neler söylemek istersiniz?

Teşekkür ediyorum.  Deprem dayanıklı kentlerin kurulmasını ve Depreme hazırlıkta, Dünya Yer Mühendisliği Standartlarının en kısa zamanda esas alınması dileğiyle RİSKİ düşük bir Türkiye olabilme dileğiyle okuyucularınıza selamlarımı sunuyorum.